بسم الله الرحمن الرحيم الحمد لله رب العلمين و الصلاة والسلام على سيد المرسلين اما بعد
23 جماد الأول 1437 بورصه
بسم الله الرحمن الرحيم الحمد لله رب العلمين و الصلاة والسلام على سيد المرسلين اما بعد
29ربيع الأول/ 1436/ بورصه
Takriben on üç ay evvel kaleme almışız bundan evvelki yazımızı. Aradan geçen zaman sanki bir satır evvelmiş gibi geliyor insana. Ne oldu? Neler oldu? Niçin, neden yazmadın? Sayısız esbab sayıb okuyuculardan özür dileyebilirim. Sanki aralıksız yazmam vazifem imiş gibi.
Söz- öz ilişkisi her dem gözetilmek iktiza ederse, yazmamam yazmamdan evla olabilir. Özden geleni yazmak lâzımsa, sözün hem özlü hem de öze bürünmüş olması gerekse, öz elverdiğince yazmak vakıaya uygun olandır.
Temas edilecek havadis gani. Gözünü kapatsan müteaddid olaylar canlanır gözünün önünde. Haber düşer önünüze. Aramağa bile lüzum kalmaz.
Efendim belki de bir mısrada başlayıp biten şairlik vardır. Bir daha eklese kendi olmakdan çıkaracak şairi. Başka söyleyen de olmadığı için yekliğini muhafaza etmektedir. Ağızdan dökülmüş zirve yapmışdır. Eklersen, eksiltirsen zırvaya tahavvül edebilir.
Zirveye tırmanmak kadar, zırvalamadan orda kalmak ve sağ sâlim inebilmek de mühimdir.
Asrın idrâki ile aslın beyanı mevzuunu eşeleyip duruyorduk. Asrın idrâkini idrâk edebilmek için etrafında dolanıp değişik vechelerden, görüntülerden faydalanıyorduk.
Asrın idrâkini teşrîh masasına yatırmışsak mahkûmiyeti kesin değil midir? Hududunu gözleyemediği bir konuya temâs eder mi kâtib? Belki son sözü ilk kelimesinde mündemiçtir, söylenmiştir. Belki de okuyucuyu hizaya çekmek, cemiyete çeki düzen vermek için sıralıyordur cümleleri. Belki kendi de yazının akışına kapılmış nereye götürürse yazı gitmeğe ses çıkarmamıştır.
Kâtib yazısının peşine takılmışsa yazıya ara verince ; “aaa bunları ben mi dedim?” diyesi gelir bazı hallerde. Belki de araştırma, seyretme tabiî olarak bu noktaya getirmiştir kâtibi.
Çilbiri başına dolayıp, yola sürüp atı, peşinden giden yolcu misâlidir kâtib bu hallerde. At yolu biliyorsa telaşlanmağa gerek yoktur. Acaba peşinden gidilen yazıdan da en az yolu bilen at kadar emin olabilir miyiz?
Yazısının ardından gitmeyen yazıyı istediği cihete çeviren kâtib ne kadar inandırıcıdır? Kamu diyeceklerinin hayalini kurmuş, hücûm erleri kelimeleri ve öncü harfleri sıraya dizmiş biri bize ne vaad eder? Kurgu yazılar idrâkimizi bileyler mi; köreltir mi?
Peşinden gitsen, mechûle giden bir gemi kalkar bu limandan; peşinden sürüklesen ayartmacı olursun.
Yazmak, zor be birader. Kim kolay der delidir.
Hiç okuyanın olmasa, kendin bile okumasan, sıralayıp gitsen ve noktalasan, mesuliyet hissi tatmin olur mu dersin?
İşâret görenin işâret bırakması ise yazı, kılı kırk yarmak gerekir. Gördüğün işârâtı tanıman, mana vermen bir yük, başkalarının anlayabileceği türden işârâtı gerekli yerlere bırakmak başka bir yük.
Kendi başına hiç kalmadın ki yazarken ve yazdıktan sonra düşsünler yakandan. Zımnen silkelenmeyi de arzu eder kâtiban çaktırmadan. Takibcileri çok olmayı kim istemez?
Geçen zamanın bu dediklerinizle ne alakası vardır? Nasıl yazılıyor? Sorusuna cevab vermeksizin bu alakanın ne olduğunu nasıl izâh edeyim ey okuyucu? Hazır cevab bekliyor idiysen çok yanıldığını söylerim sana. Yazıyı seninle beraber yazmazsak benim işaretlerimi farkedib ayağını denk alabilecek misin?
Hiç okuyanı olamayan yazı var mıdır? Bu yazının da böyle olması mukadderdir belki. Emin ol okuyucu Kirâmen Kâtibin, noktası virgülüne okuyor. Ben eminim sen de emin olabilirsin. Hele yazı mürekkeble, tonerle bir araya gelmiş, kâğıtlara yansımış veya bitlerle, baytlarla, kilo, mega, gigabaytlarla kalıcı hafızalara, bulutlara kopyalanmış ise kimler okur kimler…
Sen de ey yazan, nakkaş, hakkâk, kâtib bu şuurla dokun harflere. Yabana gitmez. Ne kazırsan sergine konulur. Okuyucum yok vehmine kapılıb ümidsizliğe düşme, ağzına geleni sıralama. Düzene kavuşturacağım diye kendi kaderini yazarken, başkalarını yazdığını sanma.
N’oldu asrın idrâkine? Rabbim izin verirse iz sürmeye devam edeceğiz. Allaha emanet olun.