2/ رجب / 1435 / بورصه
Esin, neredesin?
İlhâm, gelen sen misin?
Evet, Esin, nerde kalmıştık?
Müdrik namında bir arkadaş geldi geçdi buradan.
Ne alıp ne satarmış, haberin oldu mu?
Düzmece sahillerde oyalanmış onu seslendiriyor.
Nasıl ?
Üstad Pakdil ; ” gerçek değil düzme bir dünyaydı, okuduğum bütün okullarda, önüme konulan” diyesiymiş.
Eee Müdrik’e ne olmuş da bu sözü pelesenk etmiş ağzına?
Sâhil diye oyalandığı zira, çocuk havuzuymuş…
Olsun yine de oyalanacak boş bir mekân bulmuş ya !
Onu sen O’na sor.
Nesi varmış sahilin?
Renk körü değilmiş ama bellediği renkler dışardakilere hiç uymuyormuş.
Yani?
İsimler başka, çehreler başka başka imiş.
Arkadaş Müdrik, onulmaz ufkun akşamındaymış desene…
Tam da öyle. Vakit de çok geçmiş…
Eşelese sâhili sahisini idrâk etme imkânı yok mudur?
Bırakmıyor ki yazı.
Kapatıversin kulağını canım; gözünü başka yana çeviriversin…
Kim Esin, kim İlhâmî belli mi bu kadar yürünmüş yolun sonunda.
Derdin bu mu?
Hııı, hıııı….
Müterâdif kelimâtı birbirinin yerine kullanabiliriz. Hangisi, hangisidir önemi var mıdır?
Önemi vardır. Nice zaman geçmişdir işbu sâhilcik ile oyalanmaya başlayalı. Herzaman mechûle giden ve mechûlden gelen gemiler beklemiş durmuş, Müdrik.
Ah garibiim!
Ah ki ne aah!..Nehirler düşlemişe dönmüş havuz başında.
Aldatılmış desene.
Aldanmış, aldatılmış..
Biri kâfi değil mi neden iki sıfat?
Kendi irâdesiyle, gönüllü aldanmış. İşinin eri oluş tam saatinde gelib saatinde ayrılmış. Bir gün bile neden bekliyorum ben hiçbir yolcusu olmayan ıssız limanda dememiş. Aldatılmış. Aldatanlar ustaymış. Her iç burkulmasında başka bir ayar geçmişler Müdrike. Gâh “eskiler eskidir yeniler yenidir” diye aldatmışlar. Gâh “herkes herşeyi anlar” diye aldatmışlar. Gâh “oldun mu garblı olacaksın arkadaş; şenlik orda, refah orda, rahat orda” diye aldatmışlar. Gâhi “sakın bu limandan ayrılayım deme,başkaları gelir konarlar” diye aldatmışlar. Eğmiş başını Müdrik, gece gündüz demeden beklemeye, bu esnada, yalancı dolmalarla günü devirmeye devam etmiş.
Nihâyet?
Garblı sırrını dökmüş ortaya, ipliğini pazara çıkarmış.
Meğer ülke diye belletilen, bahr-ı umman diye ezberletilen her mekân sedlerle çevrili havuzlarmış.
Buradakilerden çoğu kulaç atsalar elleri karaya vururmuş. Havuzları o kadar sığ ve küçükmüş. Yüzmek içim sınırlar aşmak gerekiyormuş.
Beyninden vurulmuşa dönmüştür garibim?
Elhak . Bakmış; eller titrek, göz yılgın, saçlara karlar yağmış. Dostların nefretiyle yaşamış, düşmanlarını yanında bellemiş bunca yıldır.
Çıkış nerde İlhâmî; bu fasıl çok sıktı beni?
Esin! Nerdesin?
Bıraktığımız yerde.
Başlayalım öyleyse. Esin nedir? İlhâmî kimdir?
Başlayalım, Allah verirse izin birdahaki sefer.
Allah’a ısmarladık Esin..
Güle güle İlhâmî; sel gibi gidişin yel gibi gelişin olsun. Allah, yâr ve yardımcın olsun.
Âmîn.