بسم الله الرحمن الرحيم الحمد لله رب العلمين و الصلاة والسلام على سيد المرسلين اما بعد
22/محرم/1438 انقرة
Asrın idrâki ile aslın beyânı karşılaştırmasında aslın idrâkini seyretmiş, aslın beyânını ise tehir etmiştik. Asrın idrâki esnasında nelerle yüzleşeceğimizin kıyısından, köşesinden söz etmiş idik.
Asrın idrâki mevzuu hem merkezlerin değişkenliği açısından, hem de içeriğin, mazmûnun, geldiği son durak açısından müşkiller taşıyordu. Hemcins evliliği, asrın idrâkinde ulaşılan zirvelerden birini temsil ediyordu.
İlhâmî ile Esin bu meyânda yollarını ayırmak zorunda kalacaklardı. Zirâ gökkuşağı ârizî bir durum olmaktan çıkmış belli zümrelerin kıyafeti, ayırıcı kisvesi olmuştu. Bâzı kisvelerin iktisasının men edilmesine dair kânûn hâlâ yürürlükteydi. Çarşaf giymek, sarık sarmak memnû idi. Yedirenkli eteklerin veya geceliklerin erkeklerin aslî kisvesi olmasına mâni bir kânûn mevcûd değildi.
Yasaklar iklimini mi müdafaa ediyorduk? Hayır. Asrın nasıl idrâk edilebileceğini anlamağa çalışıyorduk.
Neden?
Doğrudan doğruya Kur’ân’dan ilhâm alacak ve İslâmı asrın idrâkine söyletecektik. Hülâsa asrın idrâki İslâm’ı söyleyiverecekti bize. Bu hâl ile hâllenirsek Garbın tek dişinden de selâmete kavuşacak, özümüzü savunabilecektik.
Garb’ın tek dişi neydi; azı mı, köpek dişi mi, süt dişinden kalma son diş mi, yirmiyaş dişi mi?
Medeniyyet.
Şimendifer, sonraları tayyare, daha, çok daha sonraları yeraltından giden vasıtayı kehribaiyye oldu mu medeniyyete adım atmış oluyorduk. Dağları delen Ferhâd, tepeleri düz etmeğe yetmiyordu. Buldozerler, dinamitler lâzımdı kayaları patlatmak için.
Bu tür icâdların yurdumuza, yuvamıza gelmesi için mühendislere muhtâc idik. Medârisimizde bunlardan bir tane olsun yetişmiyordu. Göynekle girdiği medreseden kaftan ile başında kıvrım kıvrım sarık ile mezûn oluyordu talebe.
Aklımız başımızda bulunurmuş. Kalbimiz bir pompa imiş. Başımızı kıvrım kıvrım sarıkla sarınca hevâici asliyemizi temin etmekten uzak düşermiş.
Açılım zarûrî. Açılım için açmak lâzım imiş. Yollar açacak kafa açık değilse teknik gelip girmezmiş. Alışkanlık icâbı elimiz, sarığı başımıza koymasın diye, serpuş iktisası mecbûrî kılınmış. Sarığı menetsek bile elimiz halt karıştırabilir diye serpuşu zorunlu hâle getirmişiz.
Zâhiren değişmemiz kâfî gelmemiş olacak ki aslımızda da birtakım değişiklikler gerekmiş. Asr-ı Saâdette yapılan tefsir ile işler düzene konulmazmış. Bunun gerçekleşebilmesi için yeni tefsirâta ihtiyaç varmış.
Mızraklı ilmühâl terkedilmeli şimendiferli hayat bilgisine geçilmeliymiş.
Kur’ân, asrın idrâki tünelinden geçecek ve çağımızın ihtiyâcâtına cevab verecektir. Vadedilen topraklara ancak bu usul ile kavuşabilirdik. Gözümüzü Paris’in, Berlin’in, Londıra’nın kehriba ile yanan mumları almıştı. Ya yenihâl ile hâllenecek ya da mahvolacaktık.
Harb-i umûmîlerde ve hususîlerde hep yeniliyorduk. Biz süngü takarken gelen şarapnel el, kol, gövde, bacak bırakmıyordu.
Tüfenk, mavzer icâd edilmiş, eğri kılınç müzelik olmuş idi. Eldeki hünerle Garb’a karşı durmak imkânsızdı.
Kur’an kesin doğrudur. Asrın başdöndüren icâdları da hakikattir. İki doğru biraya gelirse mükemmele ulaşılır. Aralarında mani varsa izâle edilmelidir, terakkîye mâni bünûd yıkılmalı, terakki kendi öz yolunda seyretmelidir.
Müesseseler, birer ikişer lağvedilmiş, binaları müzeleştirilmiş, bazılarında ise bekârlar fasülye kaynatır hâle gelmiştir. Dağlar düzleştirilmiş, şimendifer bir yandan öbür yana ulaşmış, yollar açılmış, taşlar döşenmiş, yetmemiş ziftlenmiştir.
Kur’ân’a doğrudan ulaşma adına Kur’ân harfleri terk edilmiş yerine kendi aygıtımız denilen Latinlerin kullandığı şekiller benimsenmiştir.
Nedense asrın idrâki tüm çalışmalara cevap vermemiş, İslâm’ı söyleyeceği yerde, İslâm’ı toptan yoksaymaya çağırmıştır. Hürriyyeti aldık dedikçe bağımlığımız ziyâdeleşmiştir. Evdeki odun kirli olduğu için, elin elinden gelen temiz gazlarla aş pişirir olmuşuz.
Asrın idrâkine sarılmış, bırak ilhâm almayı, Kur’ân’ı elimize bile almaz olmuşuz.
Aslımızı elalmış, “haremdir.” diyorlar.
Ya aslımızla baş başa kalsak ne olacaktık? Aslımızı beyân ederken yaşanacak zorluklar nelerdir?
Bugünden başlamak suretiyle dağın öteki yamacına dair konuşalım inşêallâh.
Asl’ı, nasıl, olduğu gibi, yorumsuz aktarabiliriz?
Aktarabilir miyiz?
Allahım! İlmimi artır, Sözlerini dinleyip, lezzetini tadmışken îmânın, yüreğimi yalan yanlış yollara kaydırma. İslâm üzere yaşat beni. Sâlihlere kat beni. Âmîn.