ÇAĞ
بسم الله الرحمن الرحيم
23 جمادى الأولى 1435
“Asrın idraki” :
Asır nedir? Ne yer ne içer? Nerede ikâmet eder? Kimlerle oturup kalkar? Ne işe yarar? Bilincine erilse ne olur câhil kalınsa zararı olur mu? Şey midir; ilinti midir? Kendinde varlık mıdır; gayrın desteğiyle mi ayakta durur? Âdemoğlu ile ne türden iletişim kurar?
Yüzyıllık zaman dilimi; içinde yer aldığımız soluduğumuz, siyasî, ictimaî, maddî, ma’nevî vasat. Kullandığımız âlât ve edevât. Doğumumuzdan mevtimize kadar geçirdiğimiz süre. Hayatımızın belli bir dönemi. Yirmi ikinci asır. Zamanımızda, günümüzde olanlar. Karasaban devri geçti. Bir zamanlar tirenler kömürle çalılışırdı; asrımızda elektirikle çalışanları revaçta. Senin asrın gibi değil efendi şimdilerde kitaplar talebenin masasına bırakılıyor. Zamanımda kayıt için üç gün sırada beklenirdi. Çocukken “r” sesini çıkaramazmışım.
Asrın dile dökülen misallerinden birkaçını zikrettik. “asrın idraki” tabirinde geçen kullanımımında herhalde bizlerin; konuşan, yazan , okuyan kimesnelerin soluduğu zaman dilimi ve etrafı kasdedilmektedir.
İdrak? Nedir? Nerede bulunur? Asırda ikâmet edeni makbul da asrın dışında yaşamış olanı merdud mudur? Nasıl husule gelir? Neleri yapmak gereklidir idrak edebilmek için? İdrak olmazsa mechul vadilerinde şaşkın kalakalır mıyız?
Farkına varma. Düşünü kurma.evvelini âhirini, önünü sonunu görebilme. Hangi ailenin kaçıncı batınından olduğunu beyân edebilme. Elbisenin ne tür kumaştan biçilip dikildiğini ve hangi usulün kullanıldığını seçebilme.
Birleştirirsek ; hayat sürdüğümüz, soluduğumuz zeminde olanların konumunu mihver alarak eşyayı yorumlama, anlam vermeğe çalışma. Nelerin oluduğunu bu mihvere dayanarak beyân edebilme.
Dananın böğüreceği alana çıkmak üzereyiz.” İslâmı asrın idrâkine söyleteceğiz”… Nasıl olacak bu iş? Söyletirsek ne olur? Kabil mi, imkânı var mı? Söyletemezsek, söyletmezsek ne olur?
Günümüzde İslâmın tatbik edilebilirliğini görmek ve tatbik edilen bir dine mensub olmanın mükellefiyetiyle gününü ikâme edebilmek, her müslümanın arzuladığı bir durumdur. Uygulanmayan bir dine mensub olmak insana ne kazandırır?! Madem din vardır ve dindar olma luzumu vardır- alel ekal gönüllüleri vechesinden- o halde tatbik edilmesi gereklidir.
Yaşadığımız zemine tarz-ı hayata, siyasaya, adalete, terbiyeye söyleyecek sözü olmaklığı luzumu vardır yaşanılan dinin. Tatbikat nasıl olacaktır? Kuyular ve köleler hukuku ile kabil-i tatbik imkânı var mıdır? Köleler hukukunu ibtâl edip; araba, telli telsiz iletişim hukuku inşa etmekle mi yaşayacağız İslâmı?” Evlerine kapılarından giriniz” emri ilahisini takbik ne kadar mümkündür? Peyklerle en mahrem , kuytu odalarımıza destursuz dalınırken…
Hayranlığımızı teskin etmek için günümüzü esas alıp köle ile ilgili nassları tevil mi edeceğiz?
Nasslar arasında nasih mensuh da dahil bir mantiki bağlam vardır. Ya asır, açık yöntem ve temeller telkin ediyor mu? Tahta gaşuk, demir gaşuk, paslanmaz gaşuk. Terakkinin; değişimin dur durak bildiği var mı? Süvari, atlı arabalar, şimendifer, karayolu araçları, yüksek hızlı tiren, tayyare…Atlı arabalar da kırmızı ışık ne m’anâ ifâde eder? Benzinliğin yanına bir de samanlık mı inşâ edilmelidir?
Ya köle bağlamından, ferd buuduna kaydırdığımız hukuk, adâletin tesîsi için hangi usûl ve esâsı tatbîk edecektir?
Asrın idrâki domuz etinin hürmetini ihlâl üzerine bina edilmişse ne olacaktır? Kamu etli yemekleri domuzun yenilebildiği vasata ayarlanmış bir mutfaktan domuzsuz yemek çıkma ihtimâli nedir?
Tekniğini al imânını alma deniliyor…İmânı ile tekniği mütemmim ecza değil midir? İş hayatında tembelliği önleme imânsız olur mu? İş, eş ,aş usûlleri benimsenirse geriye ne kalır? Hukuk zaten bu alanların tanzîmi değil midir?
Siyasası bu esaslara bina edilmiş yapının yaptığı ilânât ve beyânât ne kadar İslâma bağlılık ifade eder?
Devamı bir sonraki meclise…Allah izanımızı almasın.