KARMAKARIŞIK 1
بسم الله الرحمن الرحيم
الثنين/ 16/ جمادى الأولى/1435
Söze başlanmıştır, kervana yolda katılırız. Hiç başından başladığımız söz yok mudur? Arayalım; bu işi ben başlatttım dediklerimizin bile bir öncesi vardır. Denmeden önce zihnimize yansıyanlar öncekileri teşkil eder.Dışarıdan olmasa bile kendi içimizde bir öncesi vardır konuşulanların.
Muktebis olmaktan kurtulamaz mıyız?Alıntı yapmaktan ırak durmanın yolu yok mudur? Denmiş, dendi, ben diyorum silsilesinden kurtulmanın yolu yok mudur?
İlm-i mutlak bizim uhdemizde olmadığına ve biz mekân ve zamân ilintilerine yapışık olduğumuza göre yoktur, hep böyle ; demiş, dedi, diyorum tarzında kelam edilecektir.
Sadede gelelim. Efendim iki karmaşık yazı ile İslâm’ın kendine has usulu üzerinde pencereler aralamağa gayret ediyoruz. İlke, vasat, imam pencerelerini sabık yazıda dermeyan etmiş idik. Tam bu sırada dedimiz olan ( doğrudur yola koyulan odur. Biz yolda katıldık) Rasim Ağabey “Tut ki İslamî parti kurmanın yolu açıldı…” namında bir yazı kaleme aldı. Orada:” İmdi, İslam hukukunun uygulandığı bir siyasal ortamda (örneğin Pakistan) İslamî partilerin kurulup birbiriyle yarışma durumuna girmesiyle; İslamdışı bir hukuk düzeninde İslamî değerleri savunan bir siyasal partinin kurulması farklı anlam taşır. İlkinde, farklı siyasal partiler İslam yelpazesinde farklı fikirleri savunmak üzere yola çıkmışken; İslamdışı siyasal ortamda Müslümanca fikri savunmak üzere ortaya çıkmış olan bir siyasal parti; orada, İslamî fikri, İslamdışı fikirle yarıştırmak üzere meydana çıkmış gibi bir duruma düşmüş olur. Bu durumun siyasal sonucu nedir? Bu şu demeye gelir, o siyasal parti seçmenine şunu söylemiş olur: ey insanlar, beni seçerseniz, ben sizi İslam’ın şu hukukuyla yönetmeye talibim, beni seçmediğiniz takdirde, İslamdışı uygulamaya razıyım! (Buradaki trajikomik paradoksa dikkat istiyorum). Şimdi böyle bir fikrin savunulabilir bir yanı olabilir mi? Oysa İslam hukukunun yürürlükte olduğu bir hukuk ortamında farklı siyasal partilerin söylemi böyle değildir”[i]
dedi.
Pakistan ile laiklik illetine mübtela vasatı kıyas ederek, laik vasatta İslam Partisinin ne komik duracağını restmetmeğe çabaladı. Malezya misalini de verebilirdi ama onu zikretmedi.
İmdi laik vasatta İslâm Partisinin imkânın olmadığını, şayet olursa bizzat kendi içinde çelişki barındıracağını anlatmağa çabaladı. Neden? Seçilirsem şerîatı tatbik edeceğim ; seçilmezsem şerîat işini askıya alıp rayiç düzene ittiba edip yola devam edeceğim tarzında bir tuhaf vaziyet oluşacağı için.
Bu işin iki ayağı var en azından. Rasim Ağabey bir ayağı bırakıp- sanki yokmuş gibi- ikinci ayağa sarılıp, o ayağı ibtal etmekle uğraşmıştır.
Ayaklardan biri şerîatın hükümferma olduğu vasatta İslâm partisi teşkilidir. Diğeri ise şerîatın yürürlükte olmadığı veya lağvedildiği vasatta İslâm Partisi tesisidir.
İslamın kendi has yolundan yürüyen biri için “parti” nerede olursa olsun caiz bir vakıa mıdır? Pakistanda şeriatın tatbik edildiği bir vasatta kurulursa parti caiz midir?
– Nasıl?
– Kendine has usulü varsa İslamın salikleri özgün yolu bırakıp nerde neşet ettiği belli olmayan bir usule sarılırlarsa özgünlükleri ne olur? İslamın özgün ifadesi parti dilinden mi sadır olacaktır? İslam partizanlıkla idare edilebilecek özelliğe sahib midir?
İkinci ayakta sadece tuhaflık yok başka tehlikeler de mevcuddur. Evvel emirde partinin kurulmasına imkân veren ,kim ise, neden böyle bir açılıma gerek duymuştur? Açılıma gerek duydu ise açılımı teftiş etmeyecek midir? Kendi beslediği at tarafından çiftelenmek ister mi? Tuhaflığa gelmeden güvenlik, varlık meselesi vardır orada.
Müslüman ikinci vasatta yaşıyor ve bu imkânı kullanacaksa iman- irtidat meselesinden evvel varlık derdini vuzuha kavuşturmalıdır ki parti tesisine sıra gelsin.
Laik düzende şerîatın tatbikine imkân var mı diye sorarsak mesele açık seçik mütalaa edilebilir.
Türkiye’de müslümanlar İslam Partisinin imkanından evvel müslüman olarak yerleşik düzen tarafından tanınıp tanınmadıklarını açıklığa kavuşturmalıdırlar.
Öte yandan her yerleşik düzen her siyasi- iktisadi vasat başka başkadır. Alemde tek bir tarz yoktur. Osturalya ile Kanada bir değildir. Meseleye kelime anlamı açısından bakanlar olduğu gibi içerik ve olgu açısından bakanlar da vardır. Ferdin özgürlüğü açısından bakıp ; madem kendi ihtiyarı bunu gerektiriyor o halde bunu yapabilmelidir diye tefekkür edenler de vardır. Ye’cûc ve Me’cûc ile beraber yaşanabileceğini iddia edenler de vardır yerleşik düzenler içerisinde.
Rasim Ağabey gibi özgün düşünürlerin tuhaflıkları çözümlemek yerine tuhaf olmayacak, özgün usulün nasıl ortaya konacağını beyan etmeleri gerekecektir.Hem müslüman kendi özgün yolunu tutsun diyeceğiz hem de parti kuracaksak liberal demokrat bir parti kurmalıyız, komunist parti kurmalıyız ;yani İslâmın dışında hangi parti kurulursa kurulsun bu iklimde gider ama sakın İslâmi bir partiye yeltenilmesin, tuhaf olur ; âleme maskara oluruz diye beyanatta bulunacağız. Sormazlar mı adama yumurtayı hangi ucundan kırmalı?
Mesele özgün yolu bulmaktan daha çok, özgün yolun kimlerce benimsenip kullanılacağıdır. Özgün yolun salikleri varsa yola gide gele zaten yol belirmiş olacaktır. Yolcular yoksa yolu kavramlarla belirlemek ne işe yarayacaktır?
- Hiç yol yoksa yolcu olur mu? Olmaz nereden nasıl gideceksin bilmeden adın yolcu olur mu?
Kitabı olan bir toplum için tarif ,Hira’da başlanarak ,yazılmış ve hâlâ okunur haldedir. Kerem ehli okuyucular yola koyulacaktır. Başka hal gözükmüyor. Çözüm okuyucuların zihnî ve amelî yapılanmalarında yatıyor.
Tam bu noktada mevzubahis, parti teşkilinin nasıl olacağı değil, kitabın nasıl okunacağı yönüne evriliyor. Asrın idrâki mi; aslın beyânı mı?
[i] Kaynak:http://yenisafak.com.tr/yazarlar/RasimOzdenoren/tut-ki-islam%C3%AE-parti-kurmanin-yolu-acildi/50773